|
Aşk denilince ilk aklıma gelen, herkesin yaşamında muhakkak aşkı aradığı bir döneminin olduğudur. Evet, aşkı en çok aradığımız o gençlik yıllarımızı kast ediyorum. Bu yıllarda aklımız bir karış havadadır ve hızla büyüyen bedenimizde çılgınca çalışan hormonlarımız sayesinde ilk kez karşı cinse ilgi duymaya başlarız.
“Aşık olduğumu nasıl anlayacağım?” sorusunun yanıtını herkes merak eder. Bu soruyu yanıtlamak hiç de kolay değil. Bir insanın aşk diye tarif ettiği duygu, başka bir insan için hoşlanmak veya beğenmekten fazlası olmayabilir.
Bazı insanlar kolayca aşık olup, sonra unutabilirler. Bazıları ise çok nadiren aşık olur ve unutmazlar. Gençler için bu soruyu yanıtlamak daha da zordur. Ayrıca kendileri için çok yeni olan aşk konseptinin oluşturduğu heyecan, baskı ve sıkıntıyı yaşamak, gençlerin kafalarının iyice karışmasına neden olur.
Aşk nedir? Bir insana aşık olup onunla bir şeyler yaşamak istediğinizi nasıl anlarsınız? Kalbiniz, kime aşık olacağını neye göre seçer? Aşk, niye biter? Bu sorular, kolayca yanıtlanamaz. Aşkın en çok kafa karıştıran yönlerinden biri arzulama duygusudur.
Birini arzulamak çok güçlü bir duygudur ve karşınızdaki insana çok güçlü cinsel çekim duymanıza neden olur. Arzulamanın doğasında cinsellik vardır; ama aşka nazaran daha yüzeysel ve geçicidir. Genelde çok tanımadığımız, hakkında fantazi kurmakta rahat olacağımız insanları daha kolay arzularız. İnsanlar, aşk ile arzulamayı karıştırabilirler. Gençler “arzulamak” konusunda çok çekingendirler.
Bunun en önemli gerekçesi, o yaşlarına kadar öğrenmiş oldukları ahlaki ve dini değerlerdir. Halbuki birini arzulamak kötü bir şey değil ve tamamen fizyolojik bir reaksiyon. Yani doğanın içinde olan ve tüm canlıların da yaşadığı bir duygu.
Tabii aşk, sadece arzulamaktan ibaret değil; bundan çok daha fazlası olan derin bir duygudur ve fiziksel çekim bunun sadece önemli bir parçasıdır.
Hızla büyüyen bir beden ve çılgınca çalışan hormonlar… Karşı cinse ilgimizin başladığını fark ettiğimiz o dönemle birlikte “aşk” kavramı da hayatımıza girmiştir. Özellikle gençlerle bu dönemde kurulacak sağlıklı bir ebeveyn ilişkisi, olası hataları da engelleyecektir.
Aşkı tanımlamak kolay değildir, hele bir de başkasının aşkını tanımlamaya kalkarsanız işte o zaman duvara toslarsınız. Özellikle gencin, uğruna her şeyini feda etmeye hazır olduğu aşkını önemsemezseniz kıyamet kopar. Aslında erişkin olacak kadar yaşlı, çocuk olacak kadar da genç olunmayan, tam kafa karışıklığı yaşandığı dönemdir, gençlik yılları. Bu karmaşadan en kolay çıkış yolu ise aşık olmaktır.
Aşık olunca genç kendini hem çok güçlü hem de çok çaresiz hissedebilir. Bu yüzden erişkinlerin çoğu gençlik aşkını, aşk olarak kabul bile etmez ve sadece içi şehvet dolu delicesine bir duygu seli olarak görürler. Halbuki anlaşılmamak, gençlerin kendilerini kötü hissetmelerine neden olacağı için yanlışları yapmaya daha yatkın hale gelirler.
Çocuğunuz bile olsa başkalarının aşkı için gereksiz yorumlarda bulunmayın. Aşk kapıyı çalmışsa, içeri de girmelidir. Çoğu zaman yaşanan aşklar, yaşayamadıklarımızdan daha iyidir. Bu nedenle gençlerin aşklarını yaşamaları için onlara destek vermek ve sizden yardım isterlerse onlara yol göstermek yapabileceğinizin en iyisi olacaktır.
Aşkla beraber cinselliği keşfetmeye başlayan gençle kurulabilecek olumlu ilişki, onu hata yapmaktan alıkoyar. Yani gençlerle onların en önemli gereksinimleri olan aşk ve cinselliği konuşmamız gerekir. Günümüzde birçok genç aşk için cinselliğin de gerekli olduğunu düşünür ve yaşar. Geçmişte gençleri bu döneme geldiklerinde evlendiriyorlardı ama şimdi eğitim ve meslek edinme sürecini düşününce bekar kalan gencin yaşayacaklarını göz ardı edemeyiz. Diğer taraftan da gençliğin geçici bir dönem olduğuna da şükretmeliyiz.
Doç.Dr Ayhan Kalyoncu
Herkese Sağlık Dergisi
31.10.2010 - 2887
|