Depresyon ve Hayat Amacınızın Kaybolması

Çağın hastalığı olan depresyonun tanı ve tedavi yöntemleri nelerdir?

Depresyon ve Hayat Amacınızın Kaybolması

Depresyon nedir?


Depresyon, kişinin kendisini nasıl hissettiğini, nasıl düşündüğünü ve nasıl davrandığını değiştiren tıbbi bir durumdur.Kişinin içinde bulunduğu duygusal durumunu, düşüncelerini ve davranışlarını değiştirmesinin yanı sıra beden sağlığını da etkiler. Aile bireyleriyle ya da arkadaşlarla zaman geçirme, iyi bir kitap okuma ya da sinemaya gitme gibi, öteden beri zahmetsiz gelen ve kolay olan ya da zevk veren etkinliklerde bulunmak artık büyük bir çabayı gerektiriyor gibidir.Yemek yeme ve uyuma gibi temel gereksinimleri yerine getirmek ayrıca bir sorun olabilir.


Duygusal durumla ilgili, bellek ve düşünmeyle ilgili (bilişsel) değişiklikler ortaya çıkartan, önemli bir ruhsal hastalık olan depresyon, dünyada en sık görülen tıbbi sorunlardan biridir.Ancak depresyonun iyi yanı tedavi edilebilir bir hastalık olmasıdır.Depresyonu olan çoğu kişi, uygun bir tedavi ile birkaç hafta içinde düzelmekte ve olağan etkinliklerine geri dönebilmektedir.Kişi yitirdiği içsel enerjisine ve yaşam sevincine yavaş yavaş yeniden kavuşmaktadır.


Çoğu kişi kendisini acılı , tasalı, üzüntülü yalnız ya da çökkün hissettiğinde depresyonda olduğunu söyler. Ancak, tıbbi anlamda depresyon, kendini bir süreliğine, kötü hissetmekten ya da geçici bir sıkıntı duymaktan öte bir şeydir. Depresyon en az iki hafta çoğu zaman çok daha uzun sürer ve günlük yaşam işlevselliğini önemli ölçüde bozar.


Depresyon kimlerde görülür?


Depresyon kadınlarda erkeklerden daha sık görülür. İlk depresyon dönemi daha çok 25-44 yaşlar arasında ortaya çıkar. Hastaların yaklaşık yarısında ilk depresyon dönemi 40 yaşından önce görülür. Evlilerde ve uzun süreli ilişki sürdürebilenlerde depresyon, daha düşük sıklıkta görülür. Boşanmış ya da ayrı yaşayan çiftlerde görülme sıklığı daha yüksektir.


Depresyonun görülme sıklığı


Depresyon sık görülen bir rahatsızlıktır. Çok sık görülmesi nedeniyle ruh sağlığı alanında ‘’soğuk algınlığı’’olarak düşünülür. Yaklaşık olarak on erkekten biri, on kadından ise ikisi yaşamının bir döneminde depresyon geçirir. Depresyonun, 2020 yılına gelindiğinde dünya çapında, kalp hastalıklarından sonra ikinci sırada önemli bir sağlık sorunu olacağı öngörülmektedir.


Depresyonda olma


Depresyon kendini değişik yollarda göstermektedir.


Duygusal değişimler


Depresyonun önde gelen belirtisi çökkün duygusal durumdur.Kişi kendini üzgün,umutsuz ve çaresiz olarak hisseder, kendisini sık sık ağlarken bulur. Depresyon dönemlerinde kişinin benlik saygısı düşebilir, kendine saygı ve özgüveni azalabilir. Depresyondaki çoğu kişi kendisini, olan biten olumsuz olayların sorumlusu olarak görür, kendini değersiz ve suçlu olarak hisseder.


Düşünce içeriğindeki değişimler


Depresyon, bellek bozukluğu yaratabilir ve düşünce sürecini bozabilir. Hasta, düşüncelerini belirli bir konu üzerinde yoğunlaştırmakta zorlanabilir. Karar vermekte güçlük çekebilir. Seçeceği giysi ya da hazırlayacağı yemek gibi oldukça sıradan kararları vermek bile onun için çok zorlaşabilir ve çok zamanını alabilir. Sonuç olarak işlerini yapmak kişi için giderek zorlaşır, bir yük halini alır.


Davranışsal değişimler


Depresyon, davranışlarda da bir çok yolla değişiklikler yaratır. Geçmişte bakımlı olan bir kişi, dış görünüşünü önemsememeye başlayabilir. Borçlarını düzenli ödeyen bir kişi bunları savsaklamaya başlayabilir. İnsanlardan uzaklaşır, evde oturmayı yeğler. Eşiyle, diğer aile bireyleri ve iş arkadaşlarıyla daha sık çatışmalar yaşamaya başlar. İş yerinde yapması gerekenlerin hep gerisinde kalır.


Bedensel Değişimler


Kişinin depresyon sırasında uyku ve yemek yeme düzeni bozulabilir. Kişi sabah dörtte veya beşte uyanıp daha sonra uykuya yeniden dalmakta zorlanabilir. Ya da bütün gün kendisini sanki uykuluymuş gibi hissedebilir ve yatakta çok fazla zaman geçirebilir. Çok fazla yemek yiyebilir ve kilo alabilir ya da iştahsız olur ve kilo kaybedebilir. Cinsel isteği azalabilir ya da tümüyle ortadan kalkabilir. Depresyon, kişinin içsel gücünü de tüketebilir. Depresyondaki kişiler çoğu zaman kendilerini yorgun hissedebilirler. Ağırlaşmış gibidirler ya da bitmiş tükenmişlik duyguları içindedirler. Sabahları yataktan kalkmak ya da bir yemek hazırlamak ve yemek olağanüstü bir çabayı gerektiriyor gibidir. Depresyon çeşitli bedensel yakınmalarda doğurur. Baş ağrısı, sırt ağrısı, bel ağrısı, karın ağrısı bunlardan bir kaçıdır.


Depresyonun nedenleri


Kişiyi depresyona sürükleyen nedir? Neden, yaşam insanın gözüne çekilmez bir yük gibi görünmeye başlar? Çoğu zaman, kişinin başından bazı olumsuz olaylar geçmiştir. Bir yakınının ölümü, ağır bir hastalık, evlilikle ilgili sorunlar, ayrılık, işsizlik gibi bir çok neden saptanabilir. Ancak bunların varlığı soruyu tam olarak yanıtlamıyor. Çünkü, bir çok kişi bu tür sorunlarla karşılaşırken, yalnızca bazıları depresyon geçiriyor? Dolayısıyla, bazı kişilerde depresyona bir yatkınlık söz konusu.


Bugünkü bilgimize göre, depresyondaki en önemli yatkınlık etkeni kalıtım. Yapılan araştırmalar, depresyon geçiren kişilerin akrabalarında da depresyonun sık görüldüğünü gösteriyor.


Öte yandan, depresyona yatkın kişilerde bazı kişilik özellikleri dikkat çekiyor. Kimseyi incitmemeye, herkesi hoşnut etmeye çalışıyorlar. Bunlar genellikle aşırı duyarlı, titiz, sorumluluk duygusu yüksek kişiler. Sürekli mükemmeli arıyor, ulaştıkları başarıları yetersiz görüyorlar. Onurlarına fazla düşkünler. Öfkelerini genellikle belli etmiyor, sıkıntılarını içlerine atıyorlar.


Ayrıca, depresyon ilaçlara ya da bedensel hastalıklara bağlı olarak da ortaya çıkabiliyor. Tansiyon ilaçları, tüberküloz tedavisinde kullanılan bazı ilaçlar ve steroidler söz konusu ilaçlar arasında sayılabilir. Beyin kanamaları ve beyindeki damar tıkanıklıklarından sonra da sıklıkla depresyon ortaya çıkıyor. Depresyona yol açabilen diğer hastalıklar kanser, şeker hastalığı, kalp hastalıkları, ağır kansızlık ve tiroid bezi hastalıkları. Böbrek yetmezliği nedeniyle diyalize giren hastalarda da depresyon sık görülüyor.


Depresyonun Belirtileri


İsteksizlik, kişi herşeye karşı isteksizdir, hiçbir şey yapmak istemez.


Depresyondaki kişinin yüzü hep üzgündür, asıktır. Yüzünden bile depresyonda olduğu anlaşılabilir.


İyi gelişmeler ya da mutlu edecek haberler depresyondaki kişiyi sevindirmez, mutlu etmez.


Konuşma kabileyeti azalabilir, kişi uzun cümleler kuramayabilir. Cümlenin sonuna geldiğinde başını unutabilir.


Geleceğe karşı karamsar bakma, hayatı hep olumsuz yönlerden görme.


Kişinin yaşadığı problemlerle ilgili kendini suçlaması.


Geçici zeka ve hafıza kaybı. Depresyondaki hasta okuduğunu anlamayabilir, basit matematik problemlerini dahi çözemeyebilir. Ama iyileşince zekası ve hafıza kaybı tekrar düzelir.


Konsantrasyon azalması, kişinin herhangi bir şeye odaklanamaması.


Sürekli ağlama, hasta kendi durumuna üzüldüğü ya da hiç iyileşemeceyini düşündüğü için ağlar genelde.


Hiçbir şeyden zevk alamama, zevk duygusunu tamamen yitirme. Zevk alamayacağı düşüncesiyle hastanın hiçbir şey yapmaması.


Yataktan çıkmama, sürekli uyuma isteği. Hasta bunu can sıkıntısı nedeniyle gerçekleştirir, yataktan çıkmak için bir amacı yoktur.


Uyuyamama, hasta aşırı uyuyabileceği gibi geceleri uyuyamayabilir de.


Yemek yiyememe ya da tam tersi fazla yemek yeme.


Kişi kendisini değersiz hisseder, kendisini başkalarıyla karşılaştırır ve kimsenin kendisine değer vermediğini ve sevmediğini düşünür.


Sürekli vücudu yorgun ve halsiz hissetme. Kişinin kolunu bile kaldıracak enerji bulamaması.


Kalp ağrısı, göğüs ağrısı.


Terleme, titreme.


Cinsel isteksizlik, depresyondaki hasta cinselliğe karşı isteksizdir. Ereksiyon olamaz. Evliyse cinsel ilişkiye girmekten kaçınır. Cinsel fonksiyonlar iyileşince düzelir.


Ölüm düşünceleri, ölsem de kurtulsam gibi düşünceler. Ölümden sık sık bahsetme. Ölmek için dua etme.


Sebepsiz ağrılar, nedensiz yere baş ağırısı ya da diz ağrısı gibi ağrılar gözlemlenebilir.


Depresyon hastaları bu belirtileri sürekli göstermeyebilir, bazı belirtiler bazı hastalarda gözükür, bazılarında gözükmez. Bazen depresyon hastaları iyi olabilir, gün içerisinde duygu durum sık sık değişebilir.


Depresyon tedavisi


Psikoterapi, geleneksel anlamda psikolojik sıkıntıları olan kişilere, sıkıntılarının ne olduğunu anlamalarına, kökenleri hakkında bir iç görü kazanmalarına ve bunlara uygun çözüm yollan bulmaları için öneriler getiren her türlü yöntem diyebiliriz. Psikoterapiye belli bir kuramın getirdiği, belli bir açıklama ve bu açıklamayla uyuşan bir çözümleme yolu olarak da bakabiliriz. Günümüzde çok farklı ve çok sayıda psikoterapiler kullanılıyor. Bunları birtakım ortak yönleri var ve bu ortak yönler de öncelikle kişinin problemini normalleştirmek, yani bu sıkıntıların başka insanlarda da olduğu ve bunlarla ilgili bilgi sahibi olunduğu söylenerek kişiye umut aşılamak, bu problemi sistemli bir yaklaşımla anlamak ve tedavi etmek diyebiliriz.


Psikoterapi diğer konuşmalardan farkı ne?


Aile ya da komşular da geçici rahatlamayı sağlayabilir; ama psikoterapiyi uygulayan psikoterapist her şeyden önce eğitimli biri ve sorunu olan kişiyle bireysel bir yakınlığı olmadığı için tarafsız davranabilir. Ayrıca, kişiye getirdiği iç görüler ve önerdiği çözüm yolları açısından da belli bir kuram ve araştırmalara dayalı ektin stratejileri uygulayabilir.


Psikoterapi ne kadar sürer?


Bu, kişiden kişiye ve yaklaşımdan yaklaşıma değişir. Son yıllarda yapılan araştırma bulgularına göre, depresyon tedavilerinde en etkili psikoterapi yöntemi bilişsel-davranışsal terapiler.Bu terapilerin özelliği, depresyonun en yoğun olduğu, tedavinin başında haftada 1 ya da 2 kere hastayla psikoterapistin bir araya gelmesi ve görüşmeler arasında kalan zamanda da ev ödevlerinin uygulanması.Bunlara hasta ve terapist birlikte karar verdikleri için daha yaygın etkileri olabiliyor bunların. Bu terapiler 14-20 hafta sürebiliyor. Bu, hemen hemen en kısa sürede en etkin terapi yöntemi, diğerleri daha uzun sürebilir. Birçok araştırmada bu terapilerin bazı durumlarda ilaç kadar etkili olduğu gözlenmiş. Bu alanda çok net sonuçlara ulaşmak zor olsa da, bilişsel-davranışsal terapiler bittiği zaman ilaçlarla aynı etkiyi veriyor, fakat daha uzun süre etkisinin devam ettiği görülüyor. İlaç alırken belki vücutta kimyasal değişim sağlanabiliyor ama, bilişsel terapide kişi kendi düşünce sistemini, kalıplarını fark edebilme, sorgulama ve değiştirebilme fırsatı buluyor. Kişinin belki çocukluğundan beri taşıdığı örneğin, yetersizlik duygusunu sorgulayarak değiştirebilmesi mümkün. Ama, dinamik oryantasyonlu dediğimiz, bilinçaltına itilmiş bazı anıların, düşüncelerin kişiyi rahatsız ettiği ve kişinin bunları fark edip çözümlemesi gerektiğini kabul eden yaklaşımlar çok daha uzun süren psikoterapi süreçleri gerektirebilir.


Günümüzde depresyon tedavisinde en yaygın olarak bilişsel-davranışsal psikoterapi kullanılıyor.


Psikoterapinin amaçları ve yönetemleri neler?


Psikoterapiler hemen hemen beş değişik düzey üzerinde çalışır. En üst düzeyde kişinin semptomlarını ya da çevreyi değiştirerek kişinin kendisini iyi hissetmesini sağlamaya yönelik; ikinci düzeyde, daha çok kişinin düşüncelerini değiştirmeye çalışarak iyileşmesini sağlayan; üçüncü düzeyde aileyi, sistemi değiştirmeye yönelik; daha alt düzeyde daha genel sistemler üzerine ve en alt düzeyde de derinde yatan çatışmaları çözmeye yönelik yöntemler olarak beş değişik düzeyde çalışır psikoterapiler. Bu nedenle süreleri de farklı olabiliyor.


Psikoterapi tek başına yeterli mi?


Psikoterapi her zaman herkese uygun olmayabilir. Bilişsel-davranışsal terapilerin uygun olması için her şeyden önce kişinin motivasyonu yüksek olmalı, terapistle iyi bir ilişkinin kurulabilmesi, kişinin bu modeli benimseyebilmesi ve içselleştirebilmesi, kendisini sözel olarak ifade edebilmesi gerekli ve kişinin psikoterapiden beklentileri önemli. Bir de kişiye psikoterapi pahalı gelebilir. Devlet hastanelerinde çok fazla hasta olduğu için uzun uzun psikoterapi yapılamıyor.


Depresyonda bizim en fazla üstünde durduğumuz şey, ölüm düşüncesi ve intihar riski. Eğer hastada intihar riski varsa, mutlaka tedaviye ilaçla başlamak gerekir. Semptomlar hafifleyip, kontrol altına alındıktan sonra ve dikkati toparlandığında hasta, psikoterapiden yararlanabilir.


Depresyon Yineleyen bir rahatsızlık mı?


Kişi bir psikoterapiden geçmişse, belli bir iç görü kazanmış oluyor ve yaşamla başa çıkarken belli yaklaşımlarının onu depresyona götürebileceğini ya da depresyona yatkınlığı olduğunu bildiği için terapiden sonra bir daha depresyona girme eşiğine geldiğinde kendisi bunun daha fazla farkına varabiliyor. Bilişsel terapiler aslında bir eğitim sürecidir, kişiye çok fazla bakış açısı ve strateji öğretiyoruz. Kişi kendi kendisine de onları uygulayabiliyor. Bu, ev ödevleriyle de pekiştirilen bir şey. Ayrıca, bilişsel terapilerde depresyonun yenilenmesinin önlenmesi için program yapılır. Diyelim kişi kendisini çok iyi hissediyor, testler de bunu doğruluyor. Biz o kişiye depresyonunuz geçti gidin demiyoruz; alt ay sonra bir daha görüşelim diyoruz. Böylece kişiyi, eğer nüks etmeye yatkınlık görürse kendisinde o zaman neler yapabileceği konusunda önceden hazırlayan bir program yapıyoruz. Bunlara aşılama seansları diyoruz ve altı ay sonra bir daha görüyoruz hastayı. Terapi tamamen kesilmiyor, bir takip sürecine giriyoruz.


Hasta eğer terapistine bağımlı hale gelmişse hem kötü bir terapi yapılmış, hem de terapi beklenen başarıya ulaşamamış diyebiliriz. Çünkü, depresyonda en önemli şeylerden biri bağımlı olmaya yatkınlık. Modern terapilerde işbirliği ilkesi çok önemli. Belirli amaçlarla verilen ve bu amaçların hastaya doğru bir biçimde anlatıldığı ev ödevleri de bu işbirliğini, ekip çalışmasını pekiştirir.


Depresyona yatkınlığı etkileyen risk faktörleri olduğunu biliyoruz. Örneğin, kadınların sosyalleşmeyle öğrendikleri başa çıkma stratejilerinin onları depresyona daha yatkın hale getirmesi ya da küçük yaşta anne baba kaybı, fakirlik gibi etkiler var. Dolayısıyla, önleyici toplumsal çalışmaların yapılması gerektiği bilincinin yerleşmesi gerekiyor. Bireyleri depresyona karşı dayanıklı hale getirebilmek için neler yapılabilir türünden geniş çaplı çalışmalar yapılmalı.


 


 


14.2.2012 - 10706

Psikolog Serkan Yıldırım


Yazarın Yazdığı Tüm Makaleler
Yazarın Yazdığı Tüm Makaleler İçin Tıklayınız.
İlgili Diğer Yazılar
Madde Bağımlısı Çocuk ve Aile
Madde Bağımlısı Çocuk ve Aile
Arkadaşa Danışmak ile Psikoloğa Danışmak Arasındaki Farklar
Arkadaşa Danışmak ile Psikoloğa Danışmak Arasındaki Farklar
Afetler karşısında yaşanan çaresizlik tüm toplumu etkiliyor
Afetler karşısında yaşanan çaresizlik tüm toplumu etkiliyor
Uzmanından uyarı: Eski normale dönüş Mağara Sendromuna yol açabilir
Uzmanından uyarı: Eski normale dönüş Mağara Sendromuna yol açabilir
Planlı olmak sınav kaygısını azaltıyor
Planlı olmak sınav kaygısını azaltıyor
Konuyla İlgili Sorular
İlgili Forum Konuları

SAĞLIK HABERLERİ Tüm Haberler Sağlık Haberleri Rss

FOTO GALERİ Tüm Foto Galeriler
Diş Fırçanızı Karanlık Yerde Tutuyorsanız Dikkat! Tehlike Saçıyor
Diş Fırçanızı Karanlık Yerde Tutuyorsanız Dikkat! Tehlike Saçıyor
Yumurtayı Pişirmeden Önce Yıkamak Ne Kadar Doğru?
Yumurtayı Pişirmeden Önce Yıkamak Ne Kadar Doğru?
Kan Lekeli Yumurta Yenir mi?
Kan Lekeli Yumurta Yenir mi?
Lahana Yapraklarını Göğsünüze Sarın, Faydası İnanılmaz
Lahana Yapraklarını Göğsünüze Sarın, Faydası İnanılmaz

SAĞLIK VİDEOLARI Tüm Videolar
Sağlık Video Göziçi İğne Nedir? Neden Yapılır? İzmir Kaşkaloğlu Göz Hastanesi
Göziçi İğne Nedir? Neden Yapılır? İzmir Kaşkaloğlu Göz Hastanesi
Sağlık Video Yakını Görememe ve Tedavisi İzmir Kaşkaloğlu Göz Hastanesi
Yakını Görememe ve Tedavisi İzmir Kaşkaloğlu Göz Hastanesi
Sağlık Video Botoks Nedir Kaşkaloğlu Göz Hastanesi
Botoks Nedir Kaşkaloğlu Göz Hastanesi
Sağlık Video Katarakt Ameliyat Sonrası Gözlük İzmir Kaşkaloğlu Göz Hastanesi
Katarakt Ameliyat Sonrası Gözlük İzmir Kaşkaloğlu Göz Hastanesi

 

[Hata Bildir]